Bestadan Hakkariye
2001 YILINDA BESTA’DAN HAKARİ’YE GİDECEK BİR GURUP ARKADAŞIN BAŞINDAN GEÇEN OLAY
Şırnak yakınlarında bulunan Besta alanının, mücadelenin tüm dönemlerinde gerilla için, hem arazi olarak hemde sıtratejik konumundan dolayı her zaman önemli bir yeri vardir. Bu arazi bol ormanlı ve çevreside yüksek yaylalarla çevrilidir. Bir tarafında Cudi dağı diğer bir tarafı Kela Meme yaylaları, yine diğer bir tarafı ise Beytüşebapla yaylalarıyla çevrili olup büyük ormanlığa sahiptir. Genelde Botanda kış mevsimlerinin bu ormanlık alanda yumuşak geçmesinden dolayı, sürekli kış üslenme kampları orada yapılmaktadır.
![]() Deriye Kaçe yaklaştığımızda pusu ihtimali nedeniyle, iki arkadaş önden gidip boğazı kontrol ettik. Dikatli bir şekilde gidip boğazı kontrol ettikten sonra diğer arkadaşlar teker teker mesafeli bir biçimde yavaş yavaş boğazı aşip Kato Jirka alanına, yani yaylalık Beytülşebap alanına doğru yol aldık, havanın çok soğuk oluşu durup dinlenme, istirhat etmemizie de engel oluyordu. Yemek, sigara gibi ihtiyaçlarımızı yolda yürüyerek karşılıyorduk. Meydan Cesuseye geldigimiz de esen soğuk rüzgar adeta yüzumüzü bıçak gibi kesiyordu, normalde yaz mevsiminde bu meydan çok soğuk olur, hele birde sonbaharda dayanılmaz bir soğu vardır. Burayı hızlı bir biçim de geçerken yıkık köylerin olduğu yere doğru hızla ilerliyorduk, ancak boş köyde oturup dinlenecektik. Biz sabaha dogru Gunde Arapa ulaşmayı pılanlıyorduk. Hem biz hemde Dersim Amaed gurubu operasyondan çiktığımız için bayaği yorgunduk bir an önce ulaşıp bir günümüzü burada geçirmek istiyorduk. Sabaha doğru yorgun duşen arkadaşlarla Günde Arap köyune ulaştık. 1994 yılından önce boşaltlıan bu köy burda yaşayan bir Araptan alıyordu asıl ismini Günd Arap degildi. Derin bir dolda olan bu köy, etrafi yüksek yaylalarla çevrili
güzel bir köydu, burada bir günümüzü geçirdikten sonra sabah saat 10 da yağan kar taneleri va yoğunlaşan bulutlar karın geleceğini gösteriyordu. Bizde bunu bildiğimiz için hemen yola koyulmak zorunda kaldık. Normalde bazı yerleri gündüz geçmemiz sakıncalıydı ama kar yağışı hepimizi telaşlandırdı. Acil yola koyulduk, biz 2 günlük erzak hazırlığı yapmıştık yani erzak sorunumuzda vardı, onun için acilen Hakkari alanında bulunan arkadaşlara ulaşmak istiyorduk. Orda 20 kişilik gurubu teslim edip Biraçiya arkadasla Besta alanına dönmeyi istiyorduk ama kar tahmin etiğimizden daha hizli bir biçimde bastırdı gurupla Günde Sixure ulaştığımızda her taraf bem beyaz olmuştu. Hızla Ser Hesin sirtina doğru ilerledik ama normalde akşamları gidilen bu sirta biz gündüz yola koyulduk çünkü akşam yağan kar ve fırtınada burayı geçmek mumkün değildi, ama yağan kardan dolayı sırta ulaşmadan tekrar dönmek zorunda kaldık. Ben daha önce 50 seferden fazla geceleri gitiğim bu sırta yağan kar nedeniyle yolumu kayıp ettim, bu benim için de hiç beklenmedik bir durumdu. Uzun yillar burda Gerillalık yaptığım bu yerde defalarca gece gittiğim bu yeri, gündüz yağan kardan dolayı yolumu şaşırmam benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Ama etrafımızın bem beyaz oluşu ister istemez insanı yanılgıya götürüyordu, tüm patikalar karla kaplanmış yogun sis bastırmıştı, tekrar Günde Sixur köyüne dönduk. Geceyi burada bir kaya altında geçirmeyi düşünüyorduk. Burada her arkadaş kendine göre bir fikir söyluyor kimisi dönelim, kimisi yolumuza devam edelim yönünde bir çok fikir söylendi, ama bizim dönmemiz Bestada bulunan arkadaşlar için tam bir hayal kırıklığı olacaktı. Kış hazırlığını yapmış olan arkadaşlar için alt yapıda cidi zorlanma nedeni olacaktı, hemde Cudi üzeri 2 ay yolun uzatılması demekti, buda gurup içi tam bir kabus demekti, onun için çok riskli olsada Hakkari üzeri Kandil alanına gitmek çok daha iyi olacaktı. Bizim için kar ve fırtına gibi zorluklar başlıbaşına ciddi zorlanmak demekti. Sabah olunca tekrar yola koyulmak için hazırlık yaptık, diğer yönüyle huzursuzluklar başlamıştı kar tehlikesi çok cidi bir boyuttaydı ama yinede biz hakkari üzeri olan yolda gitme kararı aldık. Karar vermek yapılan yoğun tartışmalar sonucunda oldu, çok tercubeli olan arkadaş gurubu tabiki karın nekadar cidi engel yaratığını çok iyi bilmekteydi hemde yeni yağan kar hafıf oluşu yani kuru kar oldugundan dolayı hem insan ayağının kangıren olması hemde yürümede cidi engel teşkil ediyordu. Daha önce bu bölgede hem köylü hemde arkadaşların ayakları çok yanmıştı, tedavi ve ilaç imkanlarının olmayışı insana cidi engel olmaktaydı. 1998 yılının kış aylarında Hakkarı taburunun bu yolda, yaklaşık 30 arkadaşın ayakları kangıren olmuştu, bu arkadaşların çoğunun ayak ve parmakları kesilmiş, ilaç ve uyuşturucunun olmayışı doktor arkadaş tarafından tek bir falcada bıçağı ile uyuşturmadan hepsinin ayak parmakları kesilmişti. Parmaklar kesilirken duyulan acı tarif edilemez bir acıya yol açmasına rağmen inanç ve kararlılık sonucunda taburdaki arkadaşlar kışı büyük fedakarlıklar sonucunda atlatabilmişlerdi. Bizimde böyle bir durumla karşılaşmamız kaçınılmazdı, bunun için yürüme esnasında çok dikkatli olmak gerekiyordu, yolda her gördüğümüz taş, kaya ve yere surekli kanın dinmemesi için şidetlice ayaklarımızı yere vuruyordukki kan dolaşımı hızlansın. Bunu çokça yapıyorduk Ser Hesin sırtına doğru hızla ilerlediğimizde, yükseklere tırmandıkça rüzgar ve kar şidetini dahada hızlandırıyordu. Beytülşebap’daki Şerhesin sırtı arazi olarakta Botanın en yüksek arazilerindendi. Bu uzun sırttan esen sert rüzgarda insan kendisini çok zor tutabiliyordu. Sırttan kendimizi Kun Hurce noktasına bırakacaktık [Ayi ini] bu noktadan randevu noktasına bir kaç saatlik yol kalıyordu ondan sonra ben ve Biraçiya arkadaş eğer döne bilirsek yanlız başımıza Besta allanına arkadaşların yanına dönecektik ama mevcut durumuyla bu biraz zor görünüyordu. Kon Hurce noktasına yaklaştığımızda aştığımız sırta oranla kar daka çoktu ve esen ruzgar tüm alanı karla doldurmuştu. Noktaya yaklaştığımızda arkadaşlar küçük ağaç ve kuru bitki topladılar ki biraz isinabilelim. Bu noktada birde çok küçük bir mağara vardı. Yaz mevsiminde bir kişinin anca uzanabildiği küçük mağaraya, 11 arkadaz zor oturabildik. Bir gurup arkadaş dişarda naylon açmak zorunda kaldılar. Ateşimizi yaktık ve dolu bir tencereye bir iki tane hazır çorba atık. Birazda kuru demimiz vardi ki buda çorbadan sonra bir çay içe bilecğimiz anlamina geliyordu. Erzağımızın olmayışı fiziki olarakta bizim yürüyüşümüze engel oluyor bazen arkada kalmalara yol açıyordu. Akşam saatlerine doğru şidetli esen rüzgar dışarda naylon altında olan arkadaşların naylonlarını parçaladı. Naylonun parçalanmış olması dışarda kalmayı mümkün kılmıyordu, mecburen bu arkadaşlarda bizim oldugumuz mağaraya geldiler, ama 20 kişinin burada olması mümkün değildi. Buyüzden ayakta ve zor durumda olan arkadaşların acilen kendilerine sığınacak bir yer bulmaları gerekiyordu. Çanta ve silahlarımız dışarıda kardan dolayı görünmez olmuştu her hangi bir ani durumda silahlarımızın çalışıp çalışmayacağı da ayrı bir meseleydi ama yaşanan yer sorunu bu tür sorunları ikinci pılanda bırakıyordu, daha öncede böyle bir gurubun geçtiğinden haberdar olan düşman havadan yönelimlerde de bulunabilirdi. Daha önce gurup Gabarda çatişmaya girmiş bir reber arkadaş şehit düşmüştü. Düşman geçebileceğimiz yoları kontrol altına almış Besta da bazı yerleri daha önce tutmuş, Sigurpaşa köyunde bizim guruba 30 dakika gibi bir mesafe kadarda yakına gelmiş ama kardan dolayı tekrar geri dönmek zorunda kalmışlar. Her ne kadar karda yağmış olsa dikatli olmamız gerekiyordu. Yer ve her hangi bir kaya altı bulmak için, yani geceyi dişarıda geçirmemek için bir sığınak gerekiyordu daha öncede bu alanda kaldığımdan arkadaşlar tarafından anlatılan bir tane ayı ini olduğunu söylenmişti bende bu noktada çok kalmama rağmen bu ayı inini görmemitşim ancak dolaşarak bu in buluna bilinirdi. Bize 200 meter uzaklıkta bulunan bazı kayalıklar vardı ki büyük ihtimale bu in burada olabilirdi. Serhata ve Rezan hevallar burayı kontrol etikten sonra bizimde gelmemizi söylediler. Amed gurubu yukarıya gitti ve burada kalınacak bir yer buldular ama hala bizim kaldığımız yer bize çok dar geliyordu. Geceyi burda geçirmek çok zordu bende gidip bu arkadaşların yanında yer olup olmadığını sormak için yola koyuldum, hızlı bir şekilde mağaradan çıktım ve suyu geçmeye çalıştım. Yokuşu çıktığımda şidetli esen ruzgar ve kar yürümeyi mümkün bırakmıyordu. Burada kar fırtınasına yakalandım ve o an fırtınayla birlikte gelen kar adeta gözlerimi kör ediyordu. Nefes almak bile çok zor olmuştu uzun bir parkem vardı ve ben parkemi yüzüme kapatmaya çalışıyordum ama rüzgar nefes almama engel oluyordu. Sonuna kadar ağzımı açmama rağmen yinede nefes alamıyordum, şidetli esen rüzgar hiç durmuyacakmış gibiydi. Tekrar dönmeye çalıştım ama o 50 metrelik mesafeyi aşıp tekrar ulaşmak çok güçtü. Bazen esen rüzgar hafif hızını düşürdüğünde ben birazcık nefes alabiliyordum ama her bir kaç adımda tekrar sidetli esiyordu o an tüm yaşmım adeta gözümün onüne gelir oldu. O kadar çatışmadan savaştan sonra karda boğulmak, çok kötü bir durum olacaktı, böylesi bir düşunceye dalarken tekrardan rüzgar hafifledi ve ben yine suya kadar gelebildim. Suyu geçtikten sonra isim biraz olsun kolaylaştı ve kalan mesafeyi hızla geçıp tekrar mağaraya ulaştım. Bu geçirdiğim an belkide tüm yaşamımda en zor denilebilecek dakikalardı. Boğulmaktan kıl payı kurtulmuştum, mağarada derin bir nefes ala bildim. Bu yaşadığım kabus tüm yaşamımda hiç unutulmayacak bir an olmuştu tekrardan o sıkıcı bekleyişe başladık. Eğer yarın kar ve rüzgar dursaydı tekrardan yola koyulabilecektik Hakkari kuryelerin olduğu noktaya bir kaç saat kalmıştı ama bu karda onlarında olup olmayacağı kafa karışıklığına yol açıyordu. Kaldığımız bu nokta iki yıl önce Hozan Serhat ve ekibinin bize moral verdiği ve şarkı söylediği, bu nokta insanı o yaşanan güzel günlere götürüyordu. Bu noktada bölüğümüzden ayrıldıktan sonra diger gün tc askerlerinin operasyonlarına takılmışlardı. Serhat heval burada askerler tarafından şehit düşürülmüştü bu olay tüm bölügümüzü üzen bir olay olmustu... Sabah olduğunda kar hala yağıyordu ve yol yürümeye elverişli değildi. Yaşanan tartışmalar sonucunda şansımızı bir denemeye karar verdik ama bazı eski ve tecrübeli olan arkadaşlar karşı çıkıyordu ama yinede biz yola koyulduk esen karda ilerlemek bayağı zor oluyordu. Bu karda ve fırtınada anca 300 metre ilerliyebildik tekrardan yerimize dönmek zorunda kaldık. Biz burada bir akşam daha geçirmek zorunda kaldık ama hala rüzgar ve kar durmuş değildi bu bekleyiş gurubun moralini baya bozuyordu burada 3 geceyi geçirdikten sonra ancak yola koyulabildik. Sabah yola çıktık ama kurye arkadaşların olup olmayacağı bizleri baya bir düşündürüyordu. Kuryeler olmasa işimiz çok güç olacaktı geri dönmek imkansız olmuştu tek şansımız Kelereşe İrana ulaşmaktı, ki gurupta hiç kimse yolu tam olarak tanımıyordu. Noktaya yaklaştığımız esnada bende olan telsiz bir an bir hışırtı geldi birden arkadaşlar olabileceği ihtimaliyle ayaga kalktım arkadaşlara çağrı yapmama rağmen cevap veren olmamıştı ve biz noktyaya ulaştık. Kayaların arasında olan bu nokta Faraşin yaylasına bakıyordu. Noktaya geldiğimizde malesef tahmin ettiğimiz ve korktuğumuz başımıza geldi ve kurye arkadaşlar 5 gün burada bekledikten sonra burayı birakmışlar ve biraz erzak va not bırakmışlardı nota 5 gün bizi bekledikleri ve kardan dolayı burayı bırakmak zorunda kaldıklarını yazmışlardı ayrıca gidecekleri bir diğer noktanın ismini yazmışlardı ki bu noktada normal koşularda bizden 6 saat uzaktaydı bundan sonra tüm yoğunlaşmamız bu noktaya ulaşmak yönündeydi . Bize bıraktıkları erzak birazda olsa açliğimizi bastirmişti ama halen ciddi sorundu. Yakin bir yerde herhangi bir köy ve yerleşim yerinin olmayışı tabiki erzak bulmayıda imkansız birakıyordu. Sabah kar yağışı biraz durmuştu biz hızla yola koyulduk. Akşamı kayalıkların içinde eriyen karın buz kalıplarının içinde geçirdikten sonra sabah erken tekrardan fırtınaya yakalanmamak için, erkenden Faraşin yaylalarından çiya Reşke dağını aşmak için yol aldık, hızla yola koyulduktan sonra çiya Reşke’ye dağının yüksek oluşu, erken aşmak amacımızdı çünkü akşam saatlerine kalmamız fırtınada ve karda boğulma tehlikesinide beraberinde getirebilirdi. Şu ana kadar yürüdüğümüz yolda herhangi bir arkadaşın ayaklarının yanmaması bizim için sevindiriciydi ama daha erzak sorunumuz devam ediyordu. ![]() Normalde 2 günlük yolumuz 8. gününe giriyordu ama artık geri dönüş imkansızdı tek şansımız Kelereş İran’da olan arkadaşlara ulaşmaktı. Akşam yanan ateşlerin başında sigara ve şekersiz çaylarımızı yudumlarken koyu sohpete daldık habire arkadaşlar benden yol hakında bilgi toplamak istiyorlardı. Daha önceki yılarda eyalet taburu olan hareketli taburda yer aldığım için tüm bu yoları azda olsa kaba hatlarıyla tanıyordum ama daha önce Kelereşe gitmediğim için bende yolu çıkartıp çıkartamayacağım konusunda tedirgindim ama uzaktan Kelereşi daha önce görmüştüm. Bırde yağan kar tüm arazi ve yoları kapatığından yönümüzü bulmada baya zorlaniyorduk. Akşam geç saatlerde uykuya daldiğimizda, ateşe daha çok yaklaşıyorduk ama uzun süreden beri banyo yapmadığımımızdan dolayı tüm vucudumuz ve elbiselerimiz bıt dolmuştu. Ateşe yaklaştıkça vucutumuzdaki bitler hareket ediyor ve bizim uyumamızı engel oluyor, tekrar ateşten uzklaşıyorduk . Bit gerilla deyimiyle çette, gerillanın kabusu olmuştu özelikle yağı ve kanı çok seven çette insan sağlığında cidi engel teşkil ediyordu. Geceyi burda geçirdikten sonra sabah ta karın durabileceği ihtimaliyle uyandık ama kar tüm şitetiyle yağıyor, buda morelimizi bozuyordu. Diğer yönüyle açlık cidi cidi zorlayıcı oluyordu yanlızca bir kaçtane hazır çorbamız kalmıştı büyük bir tencereye bir iki tane çorba atıp kaşıkla içiyorduk böyle idare ediyorduk o günde tartışarak nasıl ne yapmamız gerektiğini ilişkin geçirdik ten sonra tekrar yattık. Diğer gün kalktığımızda kar daha çok yağmıştı yolda yürüme daha güç olacaktı ama Gülpınar arazisi Hakari arazisine oranla daha alçak olduğundan, aşağilara indikçe hava daha yumuşak oluyordu bu bir nevi avantaj oluyordu. Ama daha onumuzde Başkale yaylaları vardı bu yaylalarda çok yüksekti. Sabahleyin diger noktaya gitmek için gereken hazırlığımıziı yapmaya başladık işin en zor kısmı İsa arkadaş yürüyemediği için ona uzun ağaçlardan sedye yapmaktı, normalde boşken bile zorluklarla yürüdüğümüz bu yolu sedyeyle yürümek bizim için çok daha zor olacaktı. Sabah çıktığımız Tüzeke köyünden bizden 4 saat uzaklıkta bulunan noktaya ancak akşam saatlerinde ulaştık bu noktada arkadaşları bulamadık ama arkadaşlar bizim hazırlığımızı yani erzak ve ekmek peynir vb hazırlıklar yapmışlardı noktaya ulaşır ulaşmaz günlerdir aç olan karınlarımızı doyurduk. Ama çelişkilerle dolu günler bizi bekliyordu, hem yol hemde İsa arkadaşı nasıl yapacağımız konusunda kaygılarımız devam ediyordu. Yanımızda Kelereşe kadar taşımak hiç mümkünü olmayan bir durumdu. İsa heval bu kaldığımız noktada gömülü olan erzak deposunu bize gösterdi arkadaşların hazırlamış olduğu 2 torba ekmek çabuk tükenmişti depoyu açtık içinde bulunan un torbasını çıkardık ve yol hazırlığına başladık bu noktada bir gece yi geçirdikten sonra sabah yola koyulduk. Sabah karın yağmaması her nekadar avantaj olsada dez avantajlarıda vardı çünkü böyle bir guruptan düşmanın haberi vardı. Havada her hangi bir keşif ve helikopter uçması halinde karda çıkan izlerimiz çok uzaktan görülebilinirdi ve buda hava saldırısında tüm gurubun imhasına neden olurdu. Hiç şüpesiz imha kaçınılmazdı ama mevcut durumda hiç kimse düşman saldırısını düşünecek durumda değildi. Tüm yoğunlaşmalar arkadaşlara ulaşma yönündeydi, o noktayı biraktıktan sonra bizde 3 saat uzaklıkta olan başka bir noktaya gidecektik bir ihtimal kardan dolayı arkadaşlar bu yere gitmiş olabilirlerdi. Bu gitiğimiz yerde kar fazla yoktu. Gülpınara bağlı olan bu boş köyde arkadaşlara ait izler bakmamıza rağmen herhangi yeni bir iz yoktu izin olmayışı daha çok morelimizi bozuyor farklı yolları denememiz için tartişmalar yapılıyordu. Ama mevcut durumda tek seçeneğimiz Kelereş’i bu boş köyde arkadaşlar olmadığı için başka bir köye arkadaşları sormak için gidecektik. Fakat köy hakında fazla bilgimiz de yoktu. Köy dolu ve koruyucu olan bir köydü. Köyde koruyucular vardı ama bizi tanımadıkları için çok riskli olabilirdi, köyünde yerini tam olarak bilmediğimiz için koruyucuların kötü olması ve bizi ihbar etmeleri halinde karda çıkan izlerimizi takip edip gurubu imha edebilirlerdi. Arkadaşların izine rastlamasakta köyden erzak kışlık giyecek tütün gibi ihtiyaclarımızı karşılayacaktık. Bu bir pilandı ama tam terside olabilirdi tersinin olması gurubun imhası anlamına gelirdi. Akşam ben Serhat, Kemal ve başkabir arkadaş yola koyulduk. Gece yola koyuldugumuzda bu köyde arkadaşlara ulaşma yada her hangi bir bilgi alabilme ihtimali için köye doğru yol aldık. Ama hesaplamadığımız bir durum vardı o da birlikte gitiğimiz arkadaşlar birisinin Türk bir arkadaş olması ve hiç Kürtçe bilmemesi ve diger iki arkadaş Zaza olması, yani Kürtçeyi konuşamamaları bizim için sorun olabilirdi çünkü arkadaşlar kontra düşman gücü sanabilirlerdi içlerinde Botan Kürçesini konuşabilen bir ben vardım. Sakıncalı bir durumdu bize tarif edildiği gibi yolda ilerlediğimizde köyün yakınlarında insan ayak izleri görünüyordu, bizde bu izleri takip etik, ama bu çevrede bize dost olmuayan kötü çete köyleride vardı. Böyle bir köye gitmemiz halında tahmin edilmesi güç sorunlar yaşana bilirdi onun için köye yaklaştığımızda çok dikatli bir şekilde ilerliyorduk artık köyün ışıkları yavaş yavaş belirmeye başlamıştı. Köye yakınlaştığımızda köy dışında bir köye gidip ev sahibiyle konuşup arkadaşları soracak ve belki İsa arkadaşa bir çare bulabilirdik. Köyün dişinda bir eve ilerledik evin kapısını çaldığımızda karşımıza bir kadın çıktı kadın gayet soguk kanlı bir şekilde bizi karşıladı doğrusu kadının bu tavırları bize ilginç gelmişti. Çünkü üstümüz başımız bir acayip durumdaydi saç sakalar bir birine karışmış bir durumdaydık kadına evin erkeğinin nerde olduğunu söyledik bize karşida bir evi göstererek orda olduğunu söyledi. Bu arada ilk sorduğum soru köy ismiydi, alanı tanıdığım için kötü olan çette köylerin isminide biliyordum, kadın bize bir isim söyledı ama ben anlayamadım. Tekrardan kadına sordum ama moğlak bir cevap verince bende anlayamadım ama tekrar sormadım. Bu bölge köyleri İskender döneminde kalma İskenderin komutanlarının ismi takılmşıtı [Anitos Marinos Peyanis Derbedanis] gibi ilginç köy isimleri vardi kadinin söylediklerini anlamak oyüzden biraz daha zor olmuştu. Kadın yanımıza bir çocuk verdi tarif edilen eve doğru gitmeye başladık evin önüne ulaştığımızda, evin önünde oyun oynayan çoçuklarda bizden hiç korkmadılar buda bizim doğru köye geldiğimizi gösteriyordu ama orada önüne geldiğimiz ev kapısının önünde bir çok ayakabı vardı çoçuklardan birine gidip babasını çağırmasını söyledik ama çoçuktan aldığımız cevap, evin içinde karakol komutanında olduğuydu birde iki asker vardı bunu duyduğumuzda çok şaşırdık. Evden hemen hızla uzaklaştık ama doğru geldiğimiz köyün bu olmadığı na ilişkin kanılarımız gelişti tekrardan köye yakın bir yere giderek tartıştık. Tekrar köye gidip gitmemekte, o kadının ve çoçukların tavrı bize cesaret veriyordu onun için tekrar bir çoçuktan babasını çağırmasını istedik. Çocuk babasını çağırdı ve telaşlı gözlerle bize bakan adam dengesi yerinde olmayan birisiydi, habire bize hangi karakol gücune ait olduğumuzu, hangi timde yer aldığımızı söylüyörlardı biz ne kadar arkadaş olduğumuzu söylesekte adamı inandıramıyorduk, o habire hangi karakoldan geldiğimizi söylüyordu. Bu tartışmamız devam ederken bizim olduğumuz eve başka bir adam geldi gelir gelmezde halimize bakınca heval olduğumuzu anladı ama oda tedbirli davranıyordu. O da bizim kim olduğumuzu nerden geldiğimizi soruyordu, yanımdaki arkadaşların hem fiziki hemde konuşma tarzları bu yöredeki Gerilla arkadaşlarınkine benzemiyordu köyüllerde sohpetimiz devam ediyordu ikinci gelen köylü rahat olmamızı rahat davranmamızı söylüyordu. Bu arada bize yemek getirdiler tam yemeğimizi yemeye başladık birden bu köyün ismini sormak geldi tekrar, sorduğumda adam X köyü deyince birden tüylerim ürperdi bu köy çok tehlikeli bir çette köyüydü. Yanındaki arkadaşlar meseleyi bilmedikleri için hiç bir sey olmamıs gibi yemeklerini yiyorlardı ama ben bizi cidi tehlikenin beklediğini anlamıştım ben arkadaşların bana verdiğ iki isim vardi ki bu isimleri sordum ama bu köyde böyle kisilerin olmadığını söylediler ben arkadaşları kalkmamız gerektiğini söyledim kendi pılanıma göre köyün bizi ihbar etmeleri halinde tüm gurubun imha olabileceği düşündükçe, insanin tüyleri ürperiyordu. İlk yanımıza gelen köylü habire kim olduğumuzu nerden geldiğimizi soruyordu bende anlatmaya çalışıyordum ama adam bir türlü anlamıyordu. Daha önce bu alanda çalışma yürüten arkadaşlar bizden izinsiz kim köye gelirse onlar arkadaş değildir onları alıp teslim etmelerini söylemişlerdi ki köylüde bize biz hevalları tanımıyoruz siz kimsiniz diyorlardi ki tam böyle bir gerginlikte tartışma içinde oturduğumuz ev birden kapısı arkadan kilitlenince, tam korktuğumuz başımıza geldi diye içimde geçti artık tüm düşündüklerim adeta doğrulaniyordu biz hızla silahlarımıza davranıp köyden kaçmayı pılanladık, birde yanımızda ihbar etmesinler diye bir kaç köylü alacaktık ama biz her ne kadar kapıyı açmaya çalıştıksada bir türlü açılmıyordu. Artık korktuğumuz başımıza gelmişti adeta bu bir komploydu ve biz hızla silahlarımızın emniyetini açıp ateş etmeye hazırlandık ki adam habire bizi yatiştirmaya çalışıyordu, birden bize yalvaran bir dile heval dışarda karakol komutanı var sizi görmesın, o anda evin içinde olan bir çocuk dikatimi çekti ki bunlar komplo yapmak istese bu çocuk içerde olamazdı bu tavrı birazda olsun bizi yatıştırmıştı ama emin değildik. Köye kurban bayramı için hayvan almaya gelmişti kısa bir bekleyişten sonra kapı açildı adam bize kusura bakmayın bizde kapıyı kapatmak istemiyorduk gibisinden tartışmalar devam etı, yine bizim arkadaş olduğumuza emin olmaları için burada yaşayan arkadaşları sordular bizde burada yaşanan olayları tek tek anlatık. Bu köye akraba ve aynı aşirette olan Masiro ve başka arkadaşlardan bahs etik, anlatıklarımıza güvenen köylüler bizim ne istediğimizi nerden geldiğimizi sordular bizde arkadaşların buradan ne zaman ayrıldıklarını Kelereşe alanına nasıl gidebileceğimizi sorduk, ne yazıkı onlarda bilmiyordu. Kelereş buraya çok uzaktı kimse oraya daha önce gitmemişti. Biz köyde bize gerekli olan erzak sigara çorapları aldıktan sonra tekrardan arkadaşların yanına gittik arkadaşlarda bizi çok merak etmişlerdi geldiğimizde köyde ne olduğunu bundan sonra ne yapacağımızı tartıştık ama bizi esas zorlayan İsa arkadaşın durumuydu İsa arkadaşı yanımızda götürmek imkansızdı ve herhangi bir katır ve atında karda yürümesi imkansizdı yapılan tartışma sonucunda İsa arkadaşı bu köyde bırakmak kararı alındı. İsa arkadaşla tartıştıktan sonra İsa arkadaşa yanına beli bir miktarda para bıraktıktan sonra köye teslim ettik ve diğer gün yani Bestadan geldiğimiz 12. günde daha arkadaşlara ulaşamamıştık köyde küçük radyodan eyaletin muhaberesini dinliyorduk ki o gün Mehmet ve Masiro arkadaş ve eyalet komutanı Cafer arkadaş tartışıyorlardı düşman Faraşin alanında 6 kayıbımızın olduğunu söyluyordu, buda ilk akıla gelen bizim guruptu yani tüm yapılam cihaz tartışmalarının gurubun çatışma da kayıp vermiş olabileceğiydi bundan dolayı Bestadan bir gurup arkadaş randevu noktasina gelecekti ama bu gelen gurup Kato Jirkayı kardan dolayı geçememişlerdi diğer gurupta Haftaninden Faraşine gelecekti bu gurupta 15 kişiden oluşuyordu sonuçta yapılan tartışma gurubun imha olduğuydu ama bizim gurupta herhangi bir kayıp ve olumsuzluk yoktu tekrardan biz İsa arkadaşı gönderdikten sonra gurup olarak yola koyulmaya çalıştık ama bizi daha çok tehlikeler bekliyordu.
Yüksek Başkale yaylaları geçit vermede cidi zorluk oluyordu ordan çikip başka bir noktaya doğru ilerlediğimizde başka boş bir köye ulaştık, bu köy yeni boşaltılmıştı, köyde arkadaşlar tarafında kaldırılmış bir boş karakol vardı bu karakol saldırısında Firaz ve başka bir arkadaş şehit düşmüştü, köye ulaştığımızda arkadaşlara ait ayak izi ve katır izlerini dikatli bir şekilde bakıyorduk hatta arkadaşların içmiş oldukları sigara izmarıtlerını dahi arıyordukki doğru yolda olup olmadığımız anlamaya çalışıyorduk ama ne yazık ki her hangi bir iz yoktu. Köyde dinlendikten sonra ben ve başka bir arkadaş yolu kontrol için önden gittik, başka bir arkadaşta başka bi köye gitti tekrar dönduğumuzde herhangi bir ize rastlayamamıştık o köyde ilerde bulduğumuz başka bir köye gidecektik, gideceğimiz köy Başkale etteklerinde bir kaç hanelik yeni boşaltılmış bir köydü geceyi bu köyde geçirmeyi pilanliyorduk. Köye yaklaştığımızda köy tamda roman ve kitaplarda anlatılan güzellikteydi. Köyün içinde kavak agaçları ve köyün hemen girişinde akan çeşme köye çok hoş bir görünüm veriyordu. Bu köy hepsi akraba olan küçük bir köydü ama ne yazık ki bu güzel ve küçük köy insansızdı. Düşman tarafından boşaltılan binlerce köyden biriydi, burda da arkadaşların izini aramaya başladık ama ne yazık buradanda geçmemişlerdi, buda yanlış yolu takip etiğimizi gösteriyordu ama bu güzel köyde ateşlerimizi yaktıktan sonra bizde olan erzaktan yemek yapmaya başladık, daha önceki köyden belli miktarda erzak almıştık ki buda bize bir kaç gün yetecekti. Bu yaşadığımız olaylardan sonra işin en iyi yönü Bestada bizden ayrılan yeni savaşçi gurubuydu, yeni olmaları birde en önemlisi yazlik elbiseleri yırtık ayakabılarıyla bu yolda bizimle yürumeleri imkansız gibiydi ya ayakları yanacaktı, zaten o arkadaşların çogu 2 aya yakın yolda yürüyorlardı ve çogu yazlık elbise ile gelmişti dağa.Geceyi burda geçirdikten sonra sabah erken saate yola koyulmak için kalktık ama yanan ateşin ve közlerin başindan kalkmak çok zordu. O soğukta közlerin ısısı inasanı adeta mayıştırıyordu, birde dışarıda o sağuk kar insanı daha çok ateşe yaklaştırıyordu, ama gurup komutanı arkadaşın bağırmaları sonucunda yavaş, yavaş arkadaşlar çanta ve silahlarını hazırladılar. Yorgun olan arkadaşlar zor kalktılar yola koyulduk ama ilerideki yol belkide en zor olanıydı yolun zor kısmı kalmıştı, yolumuzun bir tarafı kar diğer taraftı ise Başkale ovasıydı. Kıritik bir bolgeydi. Yolumuzun kalan kısmı köylerle doluydu ve birde sınır da olması bir çok karakol ve çette köyü vardı. Bu ovalık yerde bizim gibi kalabalık bir gurubun karda çikaracağı izler cidi tehlike yaratıyordu ama ovalıkta ne kadar karın olduğunu da bilemiyorduk karın fazla olması engel olacaktı bize, ama Başkale’ye mi yoksa başka bir ilçeye doğrumu gidiyorduk belide değildi. Kaba hatlarıyla ben tanıyordum ama kesin Kelereş’e ulaşıp ulaşamayacağımiz beli değildi buda gurupta huzursuzluk yaratıyordu. Sabah 4 te yola koyulduk ve bizi bir çok tehlike bekliyordu. Sabah erken yola koyulkuktan sonra yavaş, yavaş Başkale yaylalarına doğru tırmandık. Yükseklere tırmandıkça karda yol almada bizi çok zorluyordu onun için sırayla öncü arkadalşarı değiştiriyordukki arkadaşların ayakları yanmasın. Biz tırmandıkça yokuş adeta bitmiyecekmiş gibi insana geliyordu ama sonunda zirveye ulaşıtk ama zirvede bulmayı umduğumuz Başkale ve köyler görünmüyordu. Bundan sonraki yolumuz inişti, etrafı dolduran kar daha zorlayıcı oluyordu. Bir kaç saat yürüdükten sonra uzaktan çobanlar göründu, buda köylere yakın oldugumuza işareti ama bu köyler hakında hiç bilğimiz yoktu Beştadan çıktığımzı bu 13. gündü ama hala arkadaşlara ulaşamamıştık neyazıkki. Geceye doğru 12 saaten sonra hiç ara vermediğimiz yolda nihayetinde bir akya altında mola verdik, yolda her nekadar dinlenmek istediysekte ayakların yanma ihtimaline karşın hiç ara verememiştik kısa bir çay molasından ve çoraplarımızı kurutuktan sonra yine yola koyulacaktık. Pilanımıza göre ilk ulaşacağımız köyde Kelereşin nerde olduğunu soracak ve ihtiyaçlarimizi karşilayacaktik. Tekrardan yola çiktigimizda artik akşam olmak üzereydi tabi geceleri yürümek zor olacaktı ama bir avantajımız vardı, o da aşağılara doğru indiğimiz için kar fazla olmuyacaktı. Yine uzun bir yürüyüşten sonra artık köyler belirğin olarak görünuyordu. Köye girip girmemede teredutlüydük, ilerlediğimiz bir sırada yapılan tartışmalar sonucunda bu köye inmekti alınan karar. Karar vermek oyle kolay olmadı bir kısm arkadaş gitmemiz gerektiği bir kısmının gitmeden yana olmadığıydı ama sonuc gitmek oldu her ne kadar bazı tepkilere yol açsada sonunda gitmemiz kararı alındı köyün hemen yakın bir sırta kendimizi ilk evlerin olduğu bir yere bırakmaktı. Sirta doğru indiğimizde yavaş ve dikatli bir şekilde evlere doğru indik ki bu arada indiğimiz yamaçtan bir eve giden bir araç çok dikatimizi çekti akşam bulutların arasinda beliren ay işiğinda dürbünle arabanin gitiği evi kontrol etiğimizde, gördüğümüz manzara kaarşisinda çok şaşırdık ki bu hemen 200 metre yanına indiğimiz bu ev ne yaziki bir karakoldu. Karakola dürbünle bakıldığında karakolun etrafındaki mevziler ve nöbetçi kulubesi rahat görünüyordu bundan sonra doğrusu ne yapacağımız konusunda zorlanıyorduk, tabi bu arada köye gidelim diyen arkadaşlar suçluymuş gibi seslerini çikarmıyorlardı. Akşam karakola yakın çıkartığımız izler yarın rahatlıkla görünecekti buda düşmanın dikatini bizim guruba çekecekti, tekrardan olduğumuz yerden doldan yukarıya döndük. Arazinin alçak olması nedeniyle burada güneş gören sırta fazla kar yoktu bizde bu sırta yönümüzü çevirdik ayak izlerine ve karın olduğu yerlerden gitmiyecektik ki yarın izlerimiz görünmemesın. Bu sırtan yamaçtan doğru köyü geçtikten sonra tekrar araba yoluna indik burdan yolda ilerledik ama tabi araba yolunda ilerlemek riskli idi yoldan gelecek bir araba bizi gorebilirdi ama geceninde ilerlemesi nedeniyle artık arabalar gelip gitmiydu. Araba yolundan ilerliyorduk hızlı bir biçimde, araba yolunda karın olmaması hızlı ilerlememizi sağlıyordu, araba yolunun olduğu güzergahta artık köylerin içinde ilerliyorduk. Köylerin içinden geçtiğimizde köyun köpekleri bize geliyordu böyle bir kaç köyün içinden geçtikten sonra gecenin geç olması nedeniyle köylüler bizi görmedi. Bizi görmeleri halinde ihbar edip etmiyeceklerini de bilmiyorduk. İhbar etmeleri halinda tekrardan dağa dönme imkanımız yoktu önümüz ise ovalık idi ve bu ovalık alanda imha kesindi. Buranın sınır olması ve bir çok çette köylerinin olması bizim imhamizı kesinlestirecekti. Sesiz bir şekilde köyleri bittirdikten sonra artik saat gece 3’e geliyordu ve sabah olacaktı artık sabaha doğru ovalık alanın ortasındaydık ve bu ovalık alanı bitirmek zordu ovalık alanda izlerimiz çikmasın diye avci kolu şeklinde arazide ilerliyorduk, tüm günü yürüyerek geçirdik yani tam olarak 18 saat 5 daka ara vermeden yrüyorduk erzak sorunumuzun olması bizi bitkin düşürüyordu, artık gurup fiziki zayıf olan arkadaşlar söylenmeye başlıyorlardı buda tartışmalara yol açıyordu bazen bağırmalar düzeyine varan tartışmalarımız da oluyordu ki artık saat sabah olmak üzereydi ama biz halla yürüyorduk. Gurupta bir, iki arkadaş artık yürüyemeyeceklerini, bir ölümleri olacaksada burda olsun diye söylendi ve oturup kalkmadılar. Bu sözlere bazı arkadaşlar çok kızıyordu ama sonradan gördük ki bu arkadaşların tavrı bizim gurubu imhadan kurtarmıştı ve oturduğumuz yerde küçük bir dol vardı, bu dol kalmak için elverişliydi ama her hangi bir çatşıma çiksa yinede imha kesindi. Artık ilçenin ve sınır karakol ve köylerinin isiklari görünüyordu, biz buranın Başkale olup olmadığını tam olarak bilmiyorduk ama burada ara vermeseydik ve bu küçük dolda oturmasaydık ilerki yolumuzda kalacağımız yer yoktu ve sabahın olmasi ile birlikte her yerden bizi görebilirlerdi onun için burdan sonra ilerleyemiyen arkadaşlar belkide bu tavırlarıyla hayatımızı kurtarmışlardı. Gündüz burada kalacaktık ve ovalık alanda köyler yakındı, koyunlarını otlatmaya geliyorlardı her hangi bir köylü ve çobanın bizi görmesi çok kötü sonuçlara yol açardı. Biz 14. günümüzü ovalikta geçirecektik, burada oturup çantalarımıza yaslandık ve uyumaya çalıştık ama sabah olması, o kadar yorgun olmamıza rağmen yatamıyorduk. Güneş artık doğmuştu her taraf aydınlanmıştı geçmek bilmeyen saatler başlamıştı. Bu bekleyiş kabuslada bite bilrdi. Biz sıra nöbetçilerimizi çıkarmıştık sırayla nöbet tutuluyordu saat 12 dogru Partizan ve Asut arkadaş nöbet tutuyordu ve bu iki arkadaş birden bize doğru hızla indiler hepimiz telaşlanmıştık ne oldu diye sorduğumuzda hemen üzerimizden bir köylünün geçtiğini söylediler köylü bizi gördümü görmedimi diye söylendik tartişmalar böyle devam etti ama köylü bizi görmüş olabileceği ihtimaliyle o dar dolda hepimiz dağıldık, köylü bizi görmüş olsaydı çatışmaya girebilirdik. Yine o kabus dolu beklemeler devam etti o esnada üzerimizden bir helikpopter uçuyordu büyük ihtimale dün karakolun yanında çikartığımız izleri görmüşlerdi ve bir operasyon ve takip başlamıştı. Tabi düşman ovaya yönelse izlerimizi göre bilirdı. Akşama doğru her hangi bir hareketlilik yoktu sansımıza, akşam olsaydı artık bizim için kurtuluş demekti. Artık akşam olmuştu, gündüz iyice dinlendikten sonra yola çıktık artık kimse bizi durduramazdı çünkü önümüzde uzun bir gece vardı ve biz yola girdik, ama halla tartışmamız burasının Vana bağlı Gülpınar olabileceyi ihtimaliydi ki burasida sınıra çok uzaktı ve bizim yanlış geldiğimizi gösterecekti bu yapılan tartışmalarda bir arkadaş radyoyu açalım dedi, her ilçenin bir fm radyosu vardı ki radyoyu açtığımızda fm Pınar fm dediğinde burasının Gülpınar olduğunu söyleyince hepimiz çok şaşırmıştık herkes birden bana doğru yöneldi ve onları yanlış getirdiğimi, burasının Gülpınar olduğunu söylediler gurupla aramızda şidetli tartişmalar başladı. Biz artık Hakkari Van kara yoluna yakınlaştığımızda yolda buranın neresi olabileceği gösteren bir levha aramaya başladık ama yoğun geçen arabalar nedeniyle yola fazla yaklaşamıyorduk, levha bulma umudumuzda boşa çıkmıştı şimdi bu yolu geçmemiz gerekiyordu ama arabalar hızla buradan geçmekteydi ve bizi göre bilirlerdi yola yaklaştığımızda iki gurup şeklinde arabaların seyrek olduğu bir zamanda yolu geçeçektik ama düşman panzerleride devriye geziyorlardı ovalık alanda, bizi görselerdi ki panzer ovalık alanda her yere gidebilir di. Daha önceki yılarda panzerler bu ovada arkadaşlari şehit düşürmüşlerdi biz yolu sağlam bir şekilde gectik artık karşımızdaki dağların eteğinde bir köye gidecektik beli bir yol yürüdükten sonra önümüze bir su çikti Bu suyu geçmek için yakınlarda bir köprü olabilceği ihtimali ile aradik ama her hangi bir köprü bulamadık ve çoraplarımızı indirip şalvarımızın paçalarını yukarıya çekip suyu geçtik ama su tarif edilemez soğuktu, okadar yol yürüdük karda ama bu 5 dakikalık suyu geçmek bizi tahmin edilmesi güç bir şekilde zorluyordu su aşırı soğuktu. ![]() oldugunuydu, adam bize Başkale dediginde en çokta ben sevinmiştim çünkü bu doğru geldiğimizi gösteriyordu 20 kişilik bir gurup arkadaşi hiç olumsuzluk yaşanmadan getirmek insani çok farklı duygulara itiyordu. Burasının Başkale olduğunu öğrendikten sonra burasınin Gülpınar oldugunu söyleyen arkadaslardan çıt sesi çıkmıyordu ama içten içe onlarda çok seviniyorlardı tabiki, 16 saatlık bir yürüyüşten sonra bayağı bir açıkmıştık köylülere yemek hazırlamaları söyledik ve bize yemek hazırladılar. Bu geldiğimiz köy Hakkari aşiretlerinden birisinin aşiret reisinin ogluydu bu köye koyun sürülerini otlatmak için gelmişlerdi kişida burda geçireceklerdi köyde partiye katilan ve şehit düşen bir arkadaş vardı ama bazı akraba çevrelerinden düşmanla işbirlikçilik yapanda vardı. Köyde 2 saat dinlendikten sonra Kelereş’e nerden gidebileceğimizi sorduk. Adam bize yönü tarif etikten sonra yola koyulduk sabaha doğru dağın zirvesine ulaşmıştık artık doğru yolda olduğumuz dan dolayı morali ve hızla zirveye ulaşmıştık. Tekrar zirveden aşağiya doğru indiğimizde İrandan Türkiye’ye kaçak mazot götüren katırların izinde yürüdük karda gördüğümüz Farsça bir yazı hepimizin dikatini çekti yanimizda kurye olan Biraçiya arkadaşa, ki bu arkadaş Rojhelet’lı bir arkadaştı bu yazının ne olduğunu ne yazdığını sorduk. Yazıda burdan geçen bir köylü ismini yazmıştı. Artık Kelereşe’e çok yakin oldugumuzu anlamiştik hepimiz çok mutluyduk aşağılara doğru indikçe köy artık görünüyordu ve bu İranın bir köyüydü. Artık mazotculardan birine arkadaşların nerde olduğunu sorduk bize çok yakında olduklarını gidip çağıracağını söyledi bizde oturup dinlendik 1 saat dinlendikten sonra Kelereş gücune ait Rojhat heval gelip bizi kampa arkadaşların yanına götürdü bizi gören arkadaşlar çok sevinmişlerdi. Yaşanan onca zorluktan sonra merhaba Delil heval diye uzaman yoldaşların elleri, bana ve arkadaşlarıma herşeyi unutturmuştu, hepimiz yorgunluğumuzu atmiştik. Kelereş alanında geçirdiğimiz uzun bir kıştan sonra artık bahar olmuştu, ve biz tekrar Hakkari alanına dönecektik. Baharın ilk başlangıcında daha tüm yerler karla kaplı iken biz Hakkari yoluna doğru ilerledik ama TC İran arasındaki bu su Kelereş alanına çok yakındı ve biz o suyu geçmek zorundaydik. Önümüz ovaliktı ve ayrıca Kelereş’e gelirken çektiğimiz zorluklar yani kuryesizlik gibi sorunumuz yoktu. Yanimizda alanda 7 yil kalan Delil arkadaş vardı, ama su hala yol vermiyordu ve geçebileceğimiz bir yerde yoktu. Düşmanda baharları erken Hakkari alanına gittiğimizi bildiği için tek geçit olan üst geçitteki köprüyü tutmuştu. Biz her nekadar risklide olsa bu köprüyü geçme pilanını yapıyorduk ama köprünün hemen karşısı askerlerle doluydu. Köprüye yakın evlerde pusu kurmuşlardı ve biz intaharvaride olsa bu köprüyü geçecektik. 10 kişilik gurup hızla köprüye yaklaştik ve hızla köprüyü geçmeye başladık. O anda karşıda bir asker hızla hareket etti. Evlerde olan askerleri uyandirmaya başladı tam olarak bu geçen kişileri tanıyamamıştı. Çogunlukla su yol vermediği için kaçakcılar bu köprüyü kullanırlardı ama Köprünün hemen yanında arabalar geçiyor ve bizim hareket etmemizi zor kılıyordu çünkü araba farları bizi rahat görebiliyordu. Hala köprüden uzaklaşamamıştık. Askerlerin sesleri duyuluyordu. Onlarda hareketlendiler ama geçen arabalar yani geçişleri durdukça bizde hızla köprüden uzaklaşıyorduk ama her gelen arabaya gorünmiyelim diyede kendimizi yere atıyorduk, yoluda sağlam geçtikten sonra hızla yokuşu tırmandık ama askerler bizim görüntümüzü görselerdi büyük ihtimalle çatışma çıkar ve panzerler çatışma alanına gelirdi ve işimizde çok zorlaşırdı. Ama tepeyi tırmandık ve artik tüm riskler geçici olarak bitmişti ama daha önümüzde bir çok tehlike bizi bekliyordu. Ama tabi kışın geldiğim bu yerde 20 kişilik gurubumuzu hatırladıkça yine çektiğimiz zorlukları düşündükçe insanın tüyleri ürperiyordu, ama şimdi araziyi tanıyan arkadaşlar vardı yanımızda ve karda donma ve ayaklarımızın yanma riski yoktu. Ama erzağımız kısıtlıydı onun için yaylalara gelen köylülerden erzak istemeye gidecektik tabi bu köylüler çete köylüleri idi ama azılı çete değillerdi, ve bazıarı işbirlikcilik yapıp ihbarda ediyorlardı. Onun için seçeceğimiz kişileri yani erzak alacağımız kişilerin önceden tanınan kişiler olması gerekiyordu. Burda uzun yıllar kalan arkadaşlar bu köylüleri iyi tanıyordu ama gece insanları karanlıkta seçmek zordu. Biz bir miktar erzağımızı karşıladık ve baika bir koyun sürüsünün yanına dogru ilerledik. Bu sürü sahibindende erzak isteyecektik, ama daha önce yaklaşıp tanımaya çalışacaktık. Ben ve Xabat arkadaş sürü sahibine yaklaştık ve kendi aramızda tartıştık, sürü sahibi gece karanlığında anlayabildiğimiz kadarıyla genç bir delikanlıydı. Biz xabata arkadaşla köylüye çok yaklaşmıştık. Köylü sırtta oturdugu için ve bizde alta olduğumuz için bizi göremiyordu. Bizde tam gidip gitmeme tartışmaları yaparken tam oanda köylü genç türkü söylemeye başladı, soylediği şarki birden kararımızı yani gencin yanina gidişimize neden oldu. Genç gerilla şarkısı olan, ‘Mevziden Mevziye Fırlayan Canını savaşa adayan gerilla’ şarkısını söylemeye baslamışdı. Bu şarkı üzerine Xabat arkadasla genci yanımıza çagırdık. Köylü genç şarkısını yarıda bırakıp yanımıza geldi ve bizi görünce adeta şok oldu. Bizim sorduğumuz sorulara doğru dürust cevap bile veremiyordu. Ama her halinden çok sevindiği anlaşılıyordu. Köylüye erzak ihtiyacımızın olduğunu söyledik, koylu hizla gidip kendisine ait erzagi bölüştürüp bize getirdi. Üç gecelik bir yürüyüşten sonra Hakkari alanına ulaştık ve ilk işimiz İsa arkadaşı bıraktığımız köyden almaktı. Gece olunca bir gurup arkadaş köye gittiler ve İsa arkadaşı alıp bizim yanımıza getirdiler. İlk karşılaşmamızda bir birimize sarıldık ve hasret giderdik ve biz İsa arkadaşı bıraktığımız yerden ayrıldıktan sonra başından geçenleri yine bizde bizim başımızdan geçenleri teker teker anlattık. Hiç kimsenin kurtulma şansı tanımadığı bizim gurubumuzun son elemanu olan İsa arkadaşta yaşadığımız kabus dolu günlerden sonra nihayetinde saglam bir şekilde kurtulmuştu. Özelliklede ben ve Biraciya arkadaş çok sevinmiştik. Bu noktada 2-3 gün dinlendikten sonra ben Biraciya ve Cemsit arkadaş esas bağlı olduğumuz birliğe yani Besta alanına doğru ilerledik ve Hakkari gücüyle birlikte Kelereş alanında geçirdiğimiz birliktelik son bulmuştu. Hüzünlü olsakda Besta’daki arkadaşlara ulaşmak içinde can atıyorduk ve hızlı bir şekilde yola koyulduk. DELİL FIRAT
|